21 Mart 2013 Perşembe

O'NU SEVİNCE

Abdullah bin Zeyd el-Ensari (radıyallahu anh) bir gün Resulullaha(sav)'in yanına hüzünlü bir şekilde gelip;
- Ya Resulallah! Sen bana nefsimden, malımdan, evladımdan ve ehlimden daha sevgilisin. Eğer, gelip de seni görme gibi bir nimet olmasaydı ölmeyi arzu ederdim, dedi ve ağlamaya başladı...
Bunun üzerine Resulullah efendimiz;
"- Niçin ağlıyorsun?" diye sorduklarında Abdullah bin Zeyd;
"- Ya Resulallah! Bir gün sizin de bizim de vefat edeceğimizi, sizin peygamberlerle beraber yüksek makamlarda olacağınızı, bizim ise eğer cennete girsek bile aşağı makamlarda olacağımızı düşünerek (seni göremeyeceğim endişesiyle) ağladım." cevabını verdi...

AYET-İ KERÃŽME NAZİL OLDU
Merhamet deryası Peygamber efendimiz cevap vermeyip sükut ettiler. İşte tam bu sırada şu ayet-i kerime nazil oldu:
"Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği Nebiler, Sıddikler, Şehidler ve Salihlerle beraber olacaklardır. Onlar ne güzel dostlardır!" (Nisa, 69)

Sahabe-i Kiram Hz.leri peygamberimiz bu Ayet-i kerime'yi okuyunca çok sevindiler.
Yüzyıllar sonra bizlere de müjde oldu. İnşallah peygamberimizi görmek bizlere de nasip olur.

12 Mart 2013 Salı

"LoaderLock Was Detected" hatasının çözümü

MikroERP'nin myeDB.dll'ini kullanmaya çalışırken aldım. http://ibrahimersoy.blogspot.com/
sitesinde aşağıdaki çözümü bulmuş. Tekrar lazım olur diye buraya da aldım.;
[
  DirectX uygulaması yaparken bolca karşıma çıkan bir problemdi.Birgün düşündüm ve bu soruna  şöyle bir çözüm getirdim.VS 2005 te Debug menüsünden Exceptions... başlığına girdim ve oradan Managed Debugging Assistants a tıkladım açılan ağaç görünümünden LoaderLock u buldum ve tikini kaldırdım.

Projemi yeniden çalıştırdığımda aynı hatayı bir daha almadım.Böylelikle sorunumu da çözmüş oldum.Bu yöntemin benimsenmesi registry den işlem yapıp anahtar-değer vermeye oranla daha güvenlidir.Çünkü registry den yaptığımız müddet çalıştırdığımız hiçbir uygulamada exception vermeyecektir.Bu avantaj gibi gözüksede bana dezavantaj gibi geldi.Bazen ne hata yaptığımızı bulup ona göre işlem yapabilmeliyiz öyle değil mi? ;)  
 ]

9 Mart 2013 Cumartesi

Bir onkolog kanseri nasıl yener. Şeker en büyük tehlike.!. Reflüye Dikkat

Bir onkolog kanseri nasıl yener?
Bir onkoloğun kanseri yenme öyküsü...
Bir onkolog kanseri nasıl yener?
 Onkoloji alanında 30 yıldır çalışan bir bilim adamı ve aynı zamanda bir tıp doktoru olan Prof. Dr. Vincent Castronovo, kaderin bir cilvesiyle gırtlak kanserine yakalandı. Castronovo, kendi uyguladığı tedavi yaklaşımı ile bu hastalıktan tamamen kurtuldu.

Kanser ve beslenme ilişkisi konusunda çalışan dünyaca ünlü Belçika’lı bilimadamı ve tıp doktoru Prof. Dr. Vincent Castronovo ile Belçika RTL radyosunda, geçirdiği kanser deneyimi ve kanserin nedenleriyle korunma yolları hakkında yapılan söyleşiden derlenen önemli bölümleri bu yazıda okuyabilirsiniz.

Kansere yakalandım
- Meslek hayatımı kansere karşı savaşmaya adadım. Bilhassa ölümlere sebep olan metastazların oluşmasını sağlayan mekanizmaların deşifre edilmesi üzerinde uzun yıllar çalıştım.
- 15 yıldan fazla bir süredir, bilim ve tıp dünyasında fazla üzerine gidilmeyen beslenmenin kötü huylu tümörlerin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde oynadığı anahtar rol üzerine yoğunlaştım.
- Geçtiğimiz yıl, 2011 yılı Şubat ayında bende reflüye bağlı olarak gırtlak kanseri teşhis edildi. Sonunda 30 yılı aşkın bir süredir mücadele ettiğim bu kötü hastalık beni kendi evimde yakaladı.

Hem doktor hem hasta olmak
- Liege Üniversitesi Hastanesinden uzman bir doktor ekibi ve kendi geliştirdiğim tedavi stratejimle bu hastalıktan tamamen kurtuldum. Hastalıkla geçirdiğim bu serüvenli yolculuktan sonra, eskisinden çok daha sağlıklı bir hayata kavuştum.
- Ben her iki tarafı da gördüm. Hem doktor hem hasta. Tabii benim meslekten olmam ve bu konu üzerine zaten çalışıyor olmam bu hastalığı daha iyi anlamamı ve adımlarımı ona göre atmamı sağladı.
- Benim tedavi yaklaşımım 4 unsurdan oluşuyor: Beslenme, Egzersiz, Sevgi ve Dostluk

Reflü deyip geçmeyin
- Bende senelerdir reflü sorunu vardı. Bunu çok önemsemedim ve çeşitli ilaçlarla, antibiyotiklerle bunu geçiştirdim.
Ancak sürekli olarak yukarı çıkan bu asit gırtlak dokusunu tahriş ediyor ve enfeksiyonlar oluşturuyor. Buradaki enfeksiyonları önlemek için aldığım antibiyotiklerle beraber gırtlak dokusundaki bağışıklık mekanizması duyarsızlaştı ve oluşabilecek bozuk genetikli hücreleri yok edemedi.Ve ben kanser olduğumu son safha da öğrendim.

Kanserin beslenmeyle ilişkisi
- Uzun süre kanserin kalıtsal olduğu düşünüldü. Ancak kanser kalıtsal değil, çevresel etkenlere dayanan bir hastalık.
- Akciğer kanserinin %90 sebebi sigaradır. Bunu herkes biliyor. Mevcut kanserlerin %40 sebebi ise doğrudan beslenme ile ilişkili. Bazı kanser türlerinde bu oran çok daha yüksek. Örneğin; benim uzmanlık alanım olan barsak ve mide kanserlerinin %54ünün sebebi beslenme ile ilişkili.
- Araştırmalarımız sırasında ‘caba bu kansere yakalanan hastaların beslenmelerinde herhangi bir şey var mı?’ diye şüphelendik. Daha sonra bunu, bizim kanser araştırma merkezimizde inceledik. Gördük ki, analiz etiğimiz hastaların tamamına yakınında bir beslenme bozukluğu var. Araştırmayı derinleştirdiğimizde ulaştığımız bulgular şaşırtıcı idi. Vakaların tamamında beslenme ile kanser arasında istatistiksel olarak göze batan doğrudan nedensel bir ilişki var.
- Beslenme ile kanser ilişkisini şu şekilde izah edebiliriz: Beslenme bozukluğu bağışıklık sisteminin düzgün çalışmamasına yol açıyor. Vücudu koruyan hücrelerin üremesi, yeterli hammadde olmadığı için yavaşlıyor. Vücutta zaman zaman dış etkenlerle oluşan bozuk genetikli hücreler, sekteye uğramış bu bağışıklık sistemi tarafından yok edilemiyor.



   Şeker en büyük tehlike
- Çağımızdaki en büyük tehlike şeker. Bundan 100 sene önce yılda 1 kg. şeker tüketirken şu an bu oran 72 kg. oldu. İnsan vücudu buna alışkın değil; vücuda giren bu kadar şekere karşı ne yapacağını bilmiyor. Vücutta iç iltihaplanma oluşturuyor. Bizi bugün meşgul eden pek çok hastalığın sebebi, işte bu iltihaplanmadır.
- Obezitenin tıptaki adı iltihaplanmadır ve sebebi şekerdir. MS hastalığı bir iltihaplanma hastalığıdır. Beynin bazı bölgeleri iltihaplanma yüzünden dopamin üretemez hale gelir. MS hastalığının sebebi bu dopamin üretememedir. Kanserin gelişmesi için de ortamı hazırlayan, bu iltihaplanmadır.

Yetersiz beslenen zenginler
- Yetersiz beslenme yiyeceğin az olduğu fakir ülkelerin sorunu değil. Günümüzde zengin saydığımız Batı ülkelerinde bir – yetersiz beslenme söz konusu.
- Tükettiğimiz besinlerin çoğu endüstride işlenip rafine ediliyor ve faydalı herşeyden arındırılıyor. Örneğin; ekmek, buğdayın en faydalı olan kabuğu atılmak suretiyle yapılıyor. B12, protein ve demir gidiyor, geriye saf nişasta yani
şeker kalıyor. İlginçtir ki gıda endüstrisinin diğer bir kolu da bu artıkları alıp bunlardan vitamin destek ürünleri yapıp bize ayrıca satıyor.

Palmiye yağı zehirli
- Bize hayvansal yağların kötülüğünden, bitkisel yağların iyiliğinden bahsedilir. Oysa bitkisel bir yağ olan palmiye yağı toksik bir yağ… Maalesef palmiye yağı, gıda endüstrisinde en çok kullanılan yağdır. Bugün süpermarket raflarında gördüğünüz ve üzerinde “bitkisel yağ” yazan yiyeceklerin neredeyse tamamında palmiye yağı kullanılır. Çünkü diğer yağlara göre sıcaklığa çok dayanıklıdır. Gıdalar işlenirken uygulanan yüksek ısılı işlemlere dayanıklıdır. Bu yağ ayrıca uzun süre yapısı bozulmadan durabilir. Bu şekilde hem yiyeceklerin raf ömrü uzatılmış olur hem de fabrikada yağı depolama ve üretme maliyeti düşürülür. Son zamanlarda gıda şirketleri yaşanan ekonomik kriz yüzünden karlılıklarını koruyabilmek için maliyet düşürmeyi iyice ön plana aldılar. Örneğin; diğer yağların yerine palmiye yağı kullanılması onların karlı kalabilmesine yardım ediyor. Bu yüzden daha çok şirket bu yağı kullanmaya başladı. Ben herkesi uyarıyorum; bu yağ toksiktir, kanserojendir. Lütfen palmiye yağı bulunduran yiyeceklerden uzak durun. Henüz bu yağın kullanımı yasaklanmadı ancak yaptığımız baskılarla Avrupa Birliği, geçtiğimiz günlerde palmiye yağı bulunan gıdaların üzerinde bunun açıkca yazılması için bir yasa çıkardı. Bundan önce sadece bitkisel yağ yazıyorlardı. Bitkisel yağ dedikleri ise çoğu zaman bu palmiye yağıdır.

Kanseri nasıl yendim?
- Önce tıbba güvendim. Ancak bununla bırakmadım beslenmemi planladım ve besin destekleri kullandım.
- Kemoterapi sırasında probiotikler kullandım. İnsanın barsağında bizim için vazgeçilmez olan bakteriler vardır. Bu bakterilerin bizim için hayati önemi vardır. Bunlar olmadan bazı besinleri hazmedemeyiz. Ayrıca gerekli bazı enzim ve vitaminlerin üretilmesini sağlarlar. İlginç bir nokta şu; geçtiğimiz günlerde aslında beynimiz ile barsakta yaşayan bu bakteriler arasında karşılıklı bir iletişim olduğu bulundu. Kemoterapi sırasında maalesef barsaklardaki bu bakteriler ölüyor. Bu yüzden onları yenilemek için probiotik kullandım. Probiotikler bu bakterilerin uyur halde bulunduğu kültürüdür. Bunlar barsağa yerleşir ve azalan veya yok olan barsak florasını yeniler.
- Bunun yanısıra vitamin hapları aldım. Mineraller aldım. Omega-3 yağlarını düzenli olarak beslenmeme dahil ettim. Yeteri kadar protein aldım. Kızartmaları kestim. Hepsinden önemlisi ise şeker almayı kestim.
- Doktorlarım çok açık fikirli idi benim getirdiğim önerileri her zaman değerlendirmeye aldılar. Böyle bir şansım oldu. İletişimim diğer hastalara göre çok daha kolay oldu.

Çiğnemenin önemi
- Memelilerin beslenmesinin ilk ve en önemli aşaması çiğnemedir. Maalesef sosyal yaşam biçimimiz ve değişen ve rafine olan gıdalar bizleri çiğneme davranışından uzaklaştırdı. Çiğnemek bizler biyomekanik bir olaydır ve vücutta bazı sistemleri harekete geçirir. Bunun yanısıra parçalanan gıdalar kolayca hazmedilir. Barsaklarda oluşan gazların sebebi iyi çiğnememedir.

Önerdiğimiz kanser tedavisi
- Biz merkezimizde hastalara bir kan testi yaparak hangi vitamin, mineral ve yağların eksik olduğunu tespit ediyoruz. Buna göre hastaya uygun bir beslenme planı oluşturuyoruz. Çünkü zaten bir kere yetersiz ve yanlış beslenme yüzünden insan hasta olmuş. Hastalığın tedavi sürecinde bu yanlış mutlaka giderilmeli ve vücutta eksik olan ne varsa; beslenme ile yerine konulmalı. Aksi halde bir iyileşmeden söz edemeyiz.
- Yiyecekleri çiğneyin ve strese kapılmadan yavaş yavaş yiyin. Yemek yemeyi aceleye getirmeyin, yemek için kendinize zaman ayırın.
- Yağlı balıkları tüketmeyi ihmal etmeyin. Ton balığı tüketin, bu balığın içinde yüksek miktarda vücut için dışardan alınması şart olan yağ asitler bulunur. Bu yağ asitleri vücudumuzun çalışması için gereklidir. Ancak vücutta üretemeyiz, dışardan alınması gerekir. Haftada en az 3 kez yağlı balıkları tüketin.
- Şekerden uzak durun. Şekeri ve türevlerini (nişastalar, karbonhidratlar) hayatınızdan çıkarmaya çalışın. Hızlı şekerleri kesinlikle tüketmeyin.
- Brokoli tüketin. Bunun içinde kanserin metastaz yapmasını önleyen bir madde var.
- Yağları pişirmeyin. Yakmayın. Üzerinden duman çıkan bir yağ toksiktir. Sıcaklık yağların kimyasal yapısını değiştiri onları zehirli hale getirir. Yağı mümkünse pişmenin son aşamasında ekleyin. Brokoli ve diğer sebzeleri tüketirken bunları suda kaynatmayın. İçinde faydalı olan herşeyi suyuyla atarsınız. Tüketirken bunu ağır buharda pişirin. Yağını da sonradan ekleyin üstüne.
- Kanınızdaki bakırı azaltın. Bunun için ıspanak tüketin.
- Kızartmalardan uzak durun. Palmiye yağı ve ayçicek yağını kullanmayın.
- Gülün.

Profesör Dr. Vincent Castronovo kimdir?
Profesör Vincent Castronovo, Belçika’da Liege Üniversitesi Onkoloji Araştırma Merkezinin yöneticisi ve aynı üniversitenin Tıp Fakültesi bölüm başkanı.
Pek çok ödül almış bir bilimadamı. Saygın uluslarası tıp ve bilim dergilerinde yayınlanmış iki yüzden fazla makalesi bulunuyor. Klinik onkoloji alanında çalışma yapan bir bilimadamı olmasının yanısıra, kendisi aynı zamanda bir tıp doktoru ve cerrah. Amerika’daki Ulusal Kanser Araştırma Enstitüsü‘nde uzun yıllar çalışmış ve 1992 yılında ilk Metastaz Araştırma Laboratuvarını kurmuştur.

Kaynak: www.kanser-tumor.com (http://www.kanser-tumor.com/bir-onkolog-kanseri-nasil-yener.html)

NOT:
Star gazetesinde Prof.Erdem Yeşilada'da Kanser ve yetersiz beslenme ilişkisi üzerinde durmuş.
Reflüye dikkat etmeniz hakkında da bilgi var. Reflü var ise mutlaka okuyun.
http://haber.stargazete.com/yazar/kanser-ve-yetersiz-beslenme-iliskisi/yazi-732320

2 Mart 2013 Cumartesi

.NET Unable to find manifest signing certificate in the certificate store.

.NET : Unable to find manifest signing certificate in the certificate store.


Bugün eski projelerimde birinde bir düzelme yapıp tekrar derlemem gerekti. Birde baktım
yukarıdaki hatayı veriyor. Google'a sorunca sağolsun bir arkadaş çözümü yayınlamış.
 
Bilen Çekiç'e teşekkürler. Ayrıca dombili espirisinede baya güldüm ve kendisine katılıyorum sitesinden kaynağı göstermeden kodları alanlar için şu ifadeyi kullanmış :
 
"buradan kodları çalıp kendi sitesinde kendi yapmış gibi gösteren, kaynak vermeyen kişiler; dombilidir"
 
Şimdi aşağıdaki çözümü uygulayınca bende de sorun kalmadı.

ÇÖZÜM;
 
Bilgisayarımıza format attıktan sonra veya başka biryerden projemizi kendimize kopyaladığımızda, .NET te yazdığımız windows projelerimizi açıp, build etmek istersek;
"Unable to find manifest signing certificate in the certificate store. "
gibi bir hatayla karşılaşabiliriz.
Bu hata yüzünden projemiz build edilmeyecektir.
Düzeltmek için tek yapmamız gereken, Solution Explorer'dan projemize sağ tıklayıp
oradan Properties sekmesine tıklarız. Açılan pencereden Signing sekmesine gelip
"Create Test Certificate" butonuna tıklarsak, sorunun çözüldüğünü görürüz.

İyi çalışmalar :=)
 
http://bilencekic.blogspot.com/2008/09/net-unable-to-find-manifest-signing.html

22 Şubat 2013 Cuma

İnşallah aşağıdaki hadisi hayatımıza uygulayabilirsek hem bedenen hemde ruhen sıhhate kavuşabiliriz. Böyle güzel bir hadisi paylaşmak istedim.


“Cumhura göre SIHHAT yönünden ilk sırayı oluşturan Buhârî’nin Sahih’i ile ikinci sırada olan Müslim’in Sahih’inde yer alan Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayetine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

      “Kişi uyuduğu zaman, şeytan uyuyan kimsenin ensesine üç düğüm atar. Her bir düğümü yerinde düğümleyip perçinleştirirken: ‘Önünde uzun bir gece bulunmaktadır, uyu’ der. Eğer uykusundan uyanır da Allah’ı zikrederse, düğümün birisi çözülür. Kalkıp abdest alırsa, ikinci düğüm çözülür. Eğer bir de namaz kılarsa tüm düğümler çözülür. Böylece sabaha oldukça dinç bir şekilde uyanır. Eğer bu denilen şekilde hareket etmezse, bu defa uyuşuk, tembel ve umutsuzluk içerisinde kalkar.”
(Buhârî, Teheccüd 12; Müslim, Müsâfirîn 207).
İmam Nevevî, Resulullah’ın (SAV) Dilinden Dualar ve Zikirler - El Ezkâr, Ravza Yayınları, Türkçesi: Harun Ünal, İstanbul 2006, s. 33

13 Şubat 2013 Çarşamba

Sql'de bazen belli tarih aralıklarını kullanmak gerekiyor.Bana haftanın ilk günü gibi bir sorgu lazım olmuştu aşağıdaki kodları aşağıdaki linkten bulmuştum.
http://www.ismailadar.com/post/2011/12/29/SQL-Serverda-Y%C4%B1l%C4%B1nAy%C4%B1n-ve-Haftan%C4%B1n-Ilk-ve-Son-Gunleri.aspx

Şimdi tekrar lazım olunca buraya da koymakta fayda olacağını düşündüm.

 
DECLARE @tarih DATETIME=GETDATE()
SELECT 'Onceki Ayın Son Gunu' Aciklama,CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(@tarih)),@tarih),112) Tarih
UNION ALL
SELECT 'Ayın İlk Günü',CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(@tarih)-1),@tarih),112) AS Date_Value
UNION ALL
SELECT 'Bugunun Tarihi',CONVERT(VARCHAR(10),@tarih,112) AS Date_Value
UNION ALL
SELECT 'Ayın Son Günü',CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(DATEADD(mm,1,@tarih))),DATEADD(mm,1,@tarih)),112)
UNION ALL
SELECT 'Sonraki Ayın İlk Günü',CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(DATEADD(mm,1,@tarih))-1),DATEADD(mm,1,@tarih)),112)
UNION ALL
SELECT 'Haftanın İlk Günü', DATEADD(ww, DATEDIFF(ww,0,GETDATE()), 0)
UNION ALL
SELECT 'Sonraki Haftanın İlk Günü', DATEADD(ww, DATEDIFF(ww,0,GETDATE())+1, 0)
UNION ALL
SELECT 'Yılın İlk Günü',DATEADD(yy, DATEDIFF(yy,0,getdate()), 0)
UNION ALL
SELECT 'Yılın Son Günü',DATEADD(dd,-1,DATEADD(yy,0,DATEADD(yy,DATEDIFF(yy,0,getdate())+1,0)))

 

8 Şubat 2013 Cuma

Hastalıklar kimine rahmet kimine zahmettir

Hastalıklar kimine rahmet kimine zahmettir


Cemil Tokpınar

Allah'ım, şifa ver

Böbrek ve kalp yetmezliğinden tutun, şeker ve yüksek tansiyona, herhangi bir organında sürekli hastalık taşımaktan, her gün ilâç kullanmayı veya düzenli aşı olmayı gerektirenine kadar yığınla problem var.

Sürekli olmasa da, ameliyatı veya ciddi bir tedaviyi şart kılan nice hastalıklarla karşı karşıyayız. Yapılan istatistik araştırmalarda, yaşayan insanların beşte biri hastalardan oluştuğuna göre, hayatınızın bir döneminde ciddi bir hastalıkla ya karşılaşmışsınız ya da karşılaşacaksınızdır. "Hayatımda bir aspirin bile kullanmadım" diyenler ise, hem çok azınlıkta, hem de çok gerilerde kaldılar.

Eğer hasta sizseniz, acıyı bir kere çekersiniz. Eğer anne baba, eş, kardeş veya ciğerpâresi evlâdınız ise, iki kez acı çekersiniz. Özellikle ailenin en önemli iki direği olan eşlerden biri hastaysa, evde huzur ve sevinç kalmayabilir. Çocuğunuz hastaysa, her gün kan ağlarsınız. Kim bilir, bir türlü güneş ışığının doğmadığı uzun gecelerde yavrunuzun başında ağlarken, onun derdini çekmeye gönülden razı olursunuz. Belki, "Allah'ım, şifa ver." diye dua ederken, "Evlâdımın yerine bu derdi ben çekeyim." bile dersiniz.

Öyle hastalıklar vardır ki, hastane eviniz olur, yuvanızı unutursunuz. "Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı bana ilâcı" diye yanık bir türkü tutturan hasta, bir yanda "Çaresiz dertlere düştüm Doktor bana bir çare" şarkısını içli içli söyleyen komşusuna kulak kabartır. Geçmez günler bir türlü. Olmaz sabah hiçbir zaman. Geceler sonsuz gibi gelir insana. Yatağa esir olur, özgürlüğü özlersiniz hep.

Ne doktora para yetişir, ne ilâca. Belki bazen şanslı olduğunuzu düşünürsünüz. "İyi ki, sıcak bir hastane yatağındayım. İyi kötü bir doktorum, bazen azarlayıp fırça atsalar da hemşirelerim ve hasta bakıcılarım var." diye sevinirsiniz.

Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekmiyor

İster kolayca tedavi edilebilsin, ister çok uzun sürsün tüm hastalıkların bize kazandırdıkları ve mesajları vardır.

Bir kere sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Rabbimiz, hastalıkları bize işkence etmek için veriyor değildir. O bizim acı çekmemizden ve ağlamamızdan memnun olmaz. Sürekli mutlu ve sevinçli olmamızı ister. Buna rağmen başta en sevdiği insanlar olan peygamberlere hastalıkların en ağırını verdiğine göre; bunda başka rahmet tecellileri vardır.

Hem yarattığı her şeyde sayısız hikmetler bulunan O Hakîm–i Mutlak, hastalığı boş, anlamsız, sebepsiz ve gayesiz olarak vermiş olamaz. Elbette hastalıklarda çok hikmetler ve gayeler vardır.

Hastalık her şeyden önce Rabbimizin bize verdiği nimetlerin değerini takdir etmemize vesile olur. Midemize, kalbimize, gözümüze gelen bir hastalık bu organlarımızın ne kadar kıymetli ve sağlıklı yaşamanın büyük bir nimet olduğunu anlatır bize. Böylece sayıları belki de yüzü bulan maddî ve manevî organlarımızın ve duygularımızın paha biçilmez değerde olduğunu anlar, bunları bize ihsan eden Zat–ı Zülcelâle sonsuz şükrederiz.

Burada şu soru aklınıza gelebilir:

"Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekiyorsa, kıymetli olan sağlığı tadamamış oluyoruz. Sağlıklı olmadıktan sonra kıymetini bilmemiz bir anlam ifade eder mi?"

Nefsimize gelen bu sorunun cevabını vermek çok kolay…

Birincisi, hayatının belli bir döneminde hasta olan insanların sağlıklı organları ve sağlıklı yılları daha çoktur. Dolayısıyla kıymetini öğrendiği sağlığı doya doya yaşıyor demektir. Ömür boyu hasta olan insanlar yok denecek kadar azdır. Meselâ, birkaç yıl hastalık çeken bir insan, ömrünün geri kalan kısmında sağlıklıdır.

Bu konuda 18 sene hastalık çeken ve sabır kahramanı olarak bilinen Hz. Eyyûb Aleyhisselâm'a, "Hastalığın geçmesi için Cenab–ı Hakka dua etsen olmaz mı?" diye soran hanımına verdiği cevap ne kadar ibretlidir:

"Benim bolluk ve refah içinde yaşadığım müddet 80 yıldır. Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise, daha bu süreye ulaşmamıştır. Bu durumda ben Allah'tan utanırım. Ona bu hâlin üzerimden gitmesi için nasıl dua ederim..."
 
Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasayadık

Hem hastalık çektiğimiz organımız bir tane, bazen çok nadir olarak birkaç tanedir. Ağır bir kalp veya karaciğer rahatsızlığı geçiren bir insanı düşünün. Bu hâliyle tedavi edilince er geç şifaya kavuşabilmektedir.

Acaba bütün organlarınızın rahatsız olduğunu düşünün. Bir insan buna dayanabilir mi? Bırakın bütünü, aynı anda on hastalığı bulunan bir kimseyi hayal edin. Yaşamak ölümden beter olmaz mı?

Demek her hâlimizde hastalığı verene şükretmemiz gerekmektedir.

Hastalık aynı zamanda günahların affına ve sevapların kazanılmasına vesiledir. Hadislerde, her hastalığın günahları affettirdiği, bir insanın kendi gayretiyle ulaşamayacağı makamlara yücelttiği belirtilir. Hatta âhirette bazı kimselerin, hastaların ulaştığı makamları görünce, "Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasaydık." diyecekleri anlatılır.

Madem dünya hayatı gelip geçicidir, önemli olan sonsuz âhiret hayatıdır. Bakî meyveler veren hastalıktan şikâyet etmek değil, sabretmek, belki bir şekilde memnun olmak gerekir.

Hem küçük büyük herhangi bir hastalığa yakalanan kimse, Allah'ı ve âhireti daha çok düşünür. Dünya heveslerine ve eğlencelerine dalmaz. Bu netice ise, dünyalar verilse hiçbir şekilde yerini dolduramayacak kadar büyük bir kazançtır. Kişinin, gelip geçici ve aldatıcı hayata dalmayıp sonsuz hayatına yönelmesinden daha önemli ne olabilir?


Hastalık insanı melekleştirir

Özelikle uzun süren hastalıklara yakalanan insanlar için hastalık, güzel bir mânevî hâl verir. O kimseler âdeta bir ayakları dünyada, bir ayakları âhirette gibi yaşarlar. Her an Allah'a dua eder, O'ndan medet isterler. Dünyayı kalben terk eder, gönüllerini âhirete bağlarlar. Ağır bir karaciğer rahatsızlığı geçiren kıymetli bir dostumuz meselenin bu yönünden ehemmiyetle bahsetmişti. Gerçekten de ölümcül bir hastalığa yakalanmak dış görünüşü itibarıyla kötüdür; fakat sürekli âhirete hazır bir hâlde bulunmak mânen çok lezzetlidir. Âdeta her an şahadeti bekleyen bir asker gibi, hâlis ve sırf Allah rızasını gözeten bir ruh hâleti vardır.

Bir de hastaya bakanların durumu vardır. Görünüşte çok zor, zahmetli, sıkıntılı olan bu hizmet de hem çok sevaplı, hem çok hikmetlidir. Hastanın kazandığı mânevî hâl ve sevabın bir misli veya benzeri, hastaya bakanlar için de geçerlidir. Eğer evimizde baktığımız hasta, babamız veya annemiz ise, bu hizmet bize âhiretimizi kazandıracaktır. Peygamberimiz "Anne ve babasının ömrünün sonuna yetişip de cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün." buyurmuştur. Demek ki, onları memnun etmek, cenneti kazandıran bir hizmettir.

Acelecilik öldürür, sabır yaşatır

Belki bir gün daha fazla yaşamayı başaran, tam o buluşun ortaya çıktığı zamana yetişecektir. Belki kendini kötümserliğe ve ümitsizliğe atan birkaç gün sonra öğreneceği yeni bir tedavi usulünü göremeden gitmiş olacaktır. 17 Ağustos depreminde iki kişi göçük altında kalmış. Birisi sabırla kurtarılmayı beklemiş, diğeri dayanamayıp intihar etmiş. Oysa tam intihardan birkaç saat sonra enkaz açılmış ve kurtarıcılar gelmişti. Sabreden kurtuldu, diğeri öldü. Sabırsızlığın sonunu görüyorsunuz. Aynı husus, hastalıklar için de geçerlidir.

Daima sabır, şükür, dua ve arayışla morali yüksek tutmak gerekir.

Moral; sevinç, mutluluk, huzur, gülmek demektir. Ağır bir hastalık geçiriyorsanız, ne yapıp edip sizi üzüntüye sevk edecek unsurlardan uzak durmalı, sizi sevindirecek yolları keşfedip uygulamalısınız. Tek başına "gülmenin" bile en ölümcül bir hastalığı iyileştirdiğini duydunuz mu?

Norman Cousins, "Bir Hastalığın Anatomisi" isimli kitabında "çınlayan bir kahkaha"nın "içsel bir jogging" olduğunu belirtir. Cousins, ağır bir kanser hastasıdır. Doktorlar yaşama şansının yüzde birden bile az olduğunu söylerler. Ama o kötümser olmaz. En çok sevdiği komedyenlerin filmlerini alır ve kahkahalar atarak her gün izler. Sonuç muhteşemdir. Gülmekle, ümit ve cesaret kazanmış, iç organlarına hareket gelmiştir. Şaşılacak şey: Norman Cousins, gülme sayesinde aksilikleri aşıp hayatta kalmayı başarabilmiştir.

Allah'ın ihsan ettiği bir mucize olan gülmek, böyle olağanüstü bir etki gösterirse, hastayı mutlu edecek diğer davranışların yan yana geldiğini düşünün. O hasta neden iyileşmesin?

Ağır hastaya kesinlikle kızmadan, onu kırmadan, sürekli iyi davranmak, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak gerekir. Eğer hasta dua ve tevekkülle kendisini besliyorsa iki kat mutlu olur.


Kaynak: Beyan dergisi, 08-2004

6 Şubat 2013 Çarşamba

5 Şubat 2013 Salı

Sultan Süleyman ve Karınca

Kanunî sarayın bahçesinde bir ağacı karıncaların sardığını görünce bu karıncalardan ağacı kurtarmak gerektiğini düşünür ve bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı.
Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına:

Dırahta ger ziyan etse  karınca,   (Dıraht : Ağaç , Ger : Eğer)
Günah var mıdır anı kırınca
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.

 

2 Şubat 2013 Cumartesi

Hikmetli Sözler

Haksızlık önünde eğilmeyiniz. O zaman hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz. Hz.Ali(r.a.)

29 Ocak 2013 Salı

Sql'de database listesini almak

Tüm database'lerin listesini almak için (log'lar hariç)

SELECT * FROM master.sys.sysaltfiles WHERE name not Like '%_log%'

 Mikro yazılımı kullananlar için şirket databaselerinin listesini alan sorgu.
SELECT * FROM master.sys.sysaltfiles WHERE name like 'MikroDB_V14_%' andname Not like
 '%_WORKDATA%' And name not Like '%_log%'