Hastalıklar
kimine rahmet kimine zahmettir
Cemil Tokpınar
Allah'ım, şifa ver
Böbrek ve kalp yetmezliğinden
tutun, şeker ve yüksek tansiyona, herhangi bir organında sürekli hastalık
taşımaktan, her gün ilâç kullanmayı veya düzenli aşı olmayı gerektirenine kadar
yığınla problem var.
Sürekli olmasa da, ameliyatı veya
ciddi bir tedaviyi şart kılan nice hastalıklarla karşı karşıyayız. Yapılan
istatistik araştırmalarda, yaşayan insanların beşte biri hastalardan oluştuğuna
göre, hayatınızın bir döneminde ciddi bir hastalıkla ya karşılaşmışsınız ya da
karşılaşacaksınızdır. "Hayatımda bir aspirin bile kullanmadım" diyenler ise, hem
çok azınlıkta, hem de çok gerilerde kaldılar.
Eğer hasta sizseniz, acıyı bir kere
çekersiniz. Eğer anne baba, eş, kardeş veya ciğerpâresi evlâdınız ise, iki kez
acı çekersiniz. Özellikle ailenin en önemli iki direği olan eşlerden biri
hastaysa, evde huzur ve sevinç kalmayabilir. Çocuğunuz hastaysa, her gün kan
ağlarsınız. Kim bilir, bir türlü güneş ışığının doğmadığı uzun gecelerde
yavrunuzun başında ağlarken, onun derdini çekmeye gönülden razı olursunuz.
Belki, "Allah'ım, şifa ver." diye dua ederken, "Evlâdımın yerine bu derdi ben
çekeyim." bile dersiniz.
Öyle hastalıklar vardır ki, hastane
eviniz olur, yuvanızı unutursunuz. "Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı
bana ilâcı" diye yanık bir türkü tutturan hasta, bir yanda "Çaresiz dertlere
düştüm Doktor bana bir çare" şarkısını içli içli söyleyen komşusuna kulak
kabartır. Geçmez günler bir türlü. Olmaz sabah hiçbir zaman. Geceler sonsuz gibi
gelir insana. Yatağa esir olur, özgürlüğü özlersiniz hep.
Ne doktora para yetişir, ne ilâca.
Belki bazen şanslı olduğunuzu düşünürsünüz. "İyi ki, sıcak bir hastane
yatağındayım. İyi kötü bir doktorum, bazen azarlayıp fırça atsalar da
hemşirelerim ve hasta bakıcılarım var." diye sevinirsiniz.
Sağlığın kıymetini bilmek için
hasta olmak gerekmiyor
İster kolayca tedavi edilebilsin,
ister çok uzun sürsün tüm hastalıkların bize kazandırdıkları ve mesajları
vardır.
Bir kere sonsuz şefkat ve merhamet
sahibi olan Rabbimiz, hastalıkları bize işkence etmek için veriyor değildir. O
bizim acı çekmemizden ve ağlamamızdan memnun olmaz. Sürekli mutlu ve sevinçli
olmamızı ister. Buna rağmen başta en sevdiği insanlar olan peygamberlere
hastalıkların en ağırını verdiğine göre; bunda başka rahmet tecellileri
vardır.
Hem yarattığı her şeyde sayısız
hikmetler bulunan O Hakîm–i Mutlak, hastalığı boş, anlamsız, sebepsiz ve gayesiz
olarak vermiş olamaz. Elbette hastalıklarda çok hikmetler ve gayeler vardır.
Hastalık her şeyden önce Rabbimizin
bize verdiği nimetlerin değerini takdir etmemize vesile olur. Midemize,
kalbimize, gözümüze gelen bir hastalık bu organlarımızın ne kadar kıymetli ve
sağlıklı yaşamanın büyük bir nimet olduğunu anlatır bize. Böylece sayıları belki
de yüzü bulan maddî ve manevî organlarımızın ve duygularımızın paha biçilmez
değerde olduğunu anlar, bunları bize ihsan eden Zat–ı Zülcelâle sonsuz
şükrederiz.
Burada şu soru aklınıza gelebilir:
"Sağlığın kıymetini bilmek için
hasta olmak gerekiyorsa, kıymetli olan sağlığı tadamamış oluyoruz. Sağlıklı
olmadıktan sonra kıymetini bilmemiz bir anlam ifade eder mi?"
Nefsimize gelen bu sorunun cevabını
vermek çok kolay…
Birincisi, hayatının belli bir
döneminde hasta olan insanların sağlıklı organları ve sağlıklı yılları daha
çoktur. Dolayısıyla kıymetini öğrendiği sağlığı doya doya yaşıyor demektir. Ömür
boyu hasta olan insanlar yok denecek kadar azdır. Meselâ, birkaç yıl hastalık
çeken bir insan, ömrünün geri kalan kısmında sağlıklıdır.
Bu konuda 18 sene hastalık çeken ve
sabır kahramanı olarak bilinen Hz. Eyyûb Aleyhisselâm'a, "Hastalığın geçmesi
için Cenab–ı Hakka dua etsen olmaz mı?" diye soran hanımına verdiği cevap ne
kadar ibretlidir:
"Benim bolluk ve refah içinde
yaşadığım müddet 80 yıldır. Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise, daha
bu süreye ulaşmamıştır. Bu durumda ben Allah'tan utanırım. Ona bu hâlin
üzerimden gitmesi için nasıl dua ederim..."
Keşke dünyada iken biz de bu
musibetlere uğrasayadık
Hem hastalık çektiğimiz organımız
bir tane, bazen çok nadir olarak birkaç tanedir. Ağır bir kalp veya karaciğer
rahatsızlığı geçiren bir insanı düşünün. Bu hâliyle tedavi edilince er geç
şifaya kavuşabilmektedir.
Acaba bütün organlarınızın rahatsız
olduğunu düşünün. Bir insan buna dayanabilir mi? Bırakın bütünü, aynı anda on
hastalığı bulunan bir kimseyi hayal edin. Yaşamak ölümden beter olmaz
mı?
Demek her hâlimizde hastalığı
verene şükretmemiz gerekmektedir.
Hastalık aynı zamanda günahların
affına ve sevapların kazanılmasına vesiledir. Hadislerde, her hastalığın
günahları affettirdiği, bir insanın kendi gayretiyle ulaşamayacağı makamlara
yücelttiği belirtilir. Hatta âhirette bazı kimselerin, hastaların ulaştığı
makamları görünce, "Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasaydık."
diyecekleri anlatılır.
Madem dünya hayatı gelip geçicidir,
önemli olan sonsuz âhiret hayatıdır. Bakî meyveler veren hastalıktan şikâyet
etmek değil, sabretmek, belki bir şekilde memnun olmak gerekir.
Hem küçük büyük herhangi bir
hastalığa yakalanan kimse, Allah'ı ve âhireti daha çok düşünür. Dünya
heveslerine ve eğlencelerine dalmaz. Bu netice ise, dünyalar verilse hiçbir
şekilde yerini dolduramayacak kadar büyük bir kazançtır. Kişinin, gelip geçici
ve aldatıcı hayata dalmayıp sonsuz hayatına yönelmesinden daha önemli ne
olabilir?
Hastalık insanı
melekleştirir
Özelikle uzun süren hastalıklara
yakalanan insanlar için hastalık, güzel bir mânevî hâl verir. O kimseler âdeta
bir ayakları dünyada, bir ayakları âhirette gibi yaşarlar. Her an Allah'a dua
eder, O'ndan medet isterler. Dünyayı kalben terk eder, gönüllerini âhirete
bağlarlar. Ağır bir karaciğer rahatsızlığı geçiren kıymetli bir dostumuz
meselenin bu yönünden ehemmiyetle bahsetmişti. Gerçekten de ölümcül bir
hastalığa yakalanmak dış görünüşü itibarıyla kötüdür; fakat sürekli âhirete
hazır bir hâlde bulunmak mânen çok lezzetlidir. Âdeta her an şahadeti bekleyen
bir asker gibi, hâlis ve sırf Allah rızasını gözeten bir ruh hâleti vardır.
Bir de hastaya
bakanların durumu vardır. Görünüşte çok zor, zahmetli, sıkıntılı olan bu hizmet
de hem çok sevaplı, hem çok hikmetlidir. Hastanın kazandığı mânevî hâl ve
sevabın bir misli veya benzeri, hastaya bakanlar için de geçerlidir.
Eğer evimizde baktığımız hasta, babamız veya annemiz ise, bu hizmet bize
âhiretimizi kazandıracaktır. Peygamberimiz "Anne ve babasının ömrünün sonuna
yetişip de cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün." buyurmuştur. Demek ki, onları
memnun etmek, cenneti kazandıran bir hizmettir.
Acelecilik öldürür,
sabır yaşatır
Belki bir gün daha fazla
yaşamayı başaran, tam o buluşun ortaya çıktığı zamana yetişecektir. Belki
kendini kötümserliğe ve ümitsizliğe atan birkaç gün sonra öğreneceği yeni bir
tedavi usulünü göremeden gitmiş olacaktır. 17 Ağustos depreminde iki kişi göçük
altında kalmış. Birisi sabırla kurtarılmayı beklemiş, diğeri dayanamayıp intihar
etmiş. Oysa tam intihardan birkaç saat sonra enkaz açılmış ve kurtarıcılar
gelmişti. Sabreden kurtuldu, diğeri öldü. Sabırsızlığın sonunu görüyorsunuz.
Aynı husus, hastalıklar için de geçerlidir.
Daima sabır, şükür, dua
ve arayışla morali yüksek tutmak gerekir.
Moral; sevinç, mutluluk, huzur,
gülmek demektir. Ağır bir hastalık geçiriyorsanız, ne yapıp edip sizi üzüntüye
sevk edecek unsurlardan uzak durmalı, sizi sevindirecek yolları keşfedip
uygulamalısınız. Tek başına "gülmenin" bile en ölümcül bir hastalığı
iyileştirdiğini duydunuz mu?
Norman Cousins, "Bir Hastalığın
Anatomisi" isimli kitabında "çınlayan bir kahkaha"nın "içsel bir jogging"
olduğunu belirtir. Cousins, ağır bir kanser hastasıdır. Doktorlar yaşama
şansının yüzde birden bile az olduğunu söylerler. Ama o kötümser olmaz. En çok
sevdiği komedyenlerin filmlerini alır ve kahkahalar atarak her gün izler. Sonuç
muhteşemdir. Gülmekle, ümit ve cesaret kazanmış, iç organlarına hareket
gelmiştir. Şaşılacak şey: Norman Cousins, gülme sayesinde aksilikleri aşıp
hayatta kalmayı başarabilmiştir.
Allah'ın ihsan ettiği bir mucize
olan gülmek, böyle olağanüstü bir etki gösterirse, hastayı mutlu edecek diğer
davranışların yan yana geldiğini düşünün. O hasta neden iyileşmesin?
Ağır hastaya kesinlikle kızmadan,
onu kırmadan, sürekli iyi davranmak, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak gerekir.
Eğer hasta dua ve tevekkülle kendisini besliyorsa iki kat mutlu olur.
Kaynak: Beyan dergisi,
08-2004