22 Şubat 2013 Cuma

İnşallah aşağıdaki hadisi hayatımıza uygulayabilirsek hem bedenen hemde ruhen sıhhate kavuşabiliriz. Böyle güzel bir hadisi paylaşmak istedim.


“Cumhura göre SIHHAT yönünden ilk sırayı oluşturan Buhârî’nin Sahih’i ile ikinci sırada olan Müslim’in Sahih’inde yer alan Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayetine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

      “Kişi uyuduğu zaman, şeytan uyuyan kimsenin ensesine üç düğüm atar. Her bir düğümü yerinde düğümleyip perçinleştirirken: ‘Önünde uzun bir gece bulunmaktadır, uyu’ der. Eğer uykusundan uyanır da Allah’ı zikrederse, düğümün birisi çözülür. Kalkıp abdest alırsa, ikinci düğüm çözülür. Eğer bir de namaz kılarsa tüm düğümler çözülür. Böylece sabaha oldukça dinç bir şekilde uyanır. Eğer bu denilen şekilde hareket etmezse, bu defa uyuşuk, tembel ve umutsuzluk içerisinde kalkar.”
(Buhârî, Teheccüd 12; Müslim, Müsâfirîn 207).
İmam Nevevî, Resulullah’ın (SAV) Dilinden Dualar ve Zikirler - El Ezkâr, Ravza Yayınları, Türkçesi: Harun Ünal, İstanbul 2006, s. 33

13 Şubat 2013 Çarşamba

Sql'de bazen belli tarih aralıklarını kullanmak gerekiyor.Bana haftanın ilk günü gibi bir sorgu lazım olmuştu aşağıdaki kodları aşağıdaki linkten bulmuştum.
http://www.ismailadar.com/post/2011/12/29/SQL-Serverda-Y%C4%B1l%C4%B1nAy%C4%B1n-ve-Haftan%C4%B1n-Ilk-ve-Son-Gunleri.aspx

Şimdi tekrar lazım olunca buraya da koymakta fayda olacağını düşündüm.

 
DECLARE @tarih DATETIME=GETDATE()
SELECT 'Onceki Ayın Son Gunu' Aciklama,CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(@tarih)),@tarih),112) Tarih
UNION ALL
SELECT 'Ayın İlk Günü',CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(@tarih)-1),@tarih),112) AS Date_Value
UNION ALL
SELECT 'Bugunun Tarihi',CONVERT(VARCHAR(10),@tarih,112) AS Date_Value
UNION ALL
SELECT 'Ayın Son Günü',CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(DATEADD(mm,1,@tarih))),DATEADD(mm,1,@tarih)),112)
UNION ALL
SELECT 'Sonraki Ayın İlk Günü',CONVERT(VARCHAR(10),DATEADD(dd,-(DAY(DATEADD(mm,1,@tarih))-1),DATEADD(mm,1,@tarih)),112)
UNION ALL
SELECT 'Haftanın İlk Günü', DATEADD(ww, DATEDIFF(ww,0,GETDATE()), 0)
UNION ALL
SELECT 'Sonraki Haftanın İlk Günü', DATEADD(ww, DATEDIFF(ww,0,GETDATE())+1, 0)
UNION ALL
SELECT 'Yılın İlk Günü',DATEADD(yy, DATEDIFF(yy,0,getdate()), 0)
UNION ALL
SELECT 'Yılın Son Günü',DATEADD(dd,-1,DATEADD(yy,0,DATEADD(yy,DATEDIFF(yy,0,getdate())+1,0)))

 

8 Şubat 2013 Cuma

Hastalıklar kimine rahmet kimine zahmettir

Hastalıklar kimine rahmet kimine zahmettir


Cemil Tokpınar

Allah'ım, şifa ver

Böbrek ve kalp yetmezliğinden tutun, şeker ve yüksek tansiyona, herhangi bir organında sürekli hastalık taşımaktan, her gün ilâç kullanmayı veya düzenli aşı olmayı gerektirenine kadar yığınla problem var.

Sürekli olmasa da, ameliyatı veya ciddi bir tedaviyi şart kılan nice hastalıklarla karşı karşıyayız. Yapılan istatistik araştırmalarda, yaşayan insanların beşte biri hastalardan oluştuğuna göre, hayatınızın bir döneminde ciddi bir hastalıkla ya karşılaşmışsınız ya da karşılaşacaksınızdır. "Hayatımda bir aspirin bile kullanmadım" diyenler ise, hem çok azınlıkta, hem de çok gerilerde kaldılar.

Eğer hasta sizseniz, acıyı bir kere çekersiniz. Eğer anne baba, eş, kardeş veya ciğerpâresi evlâdınız ise, iki kez acı çekersiniz. Özellikle ailenin en önemli iki direği olan eşlerden biri hastaysa, evde huzur ve sevinç kalmayabilir. Çocuğunuz hastaysa, her gün kan ağlarsınız. Kim bilir, bir türlü güneş ışığının doğmadığı uzun gecelerde yavrunuzun başında ağlarken, onun derdini çekmeye gönülden razı olursunuz. Belki, "Allah'ım, şifa ver." diye dua ederken, "Evlâdımın yerine bu derdi ben çekeyim." bile dersiniz.

Öyle hastalıklar vardır ki, hastane eviniz olur, yuvanızı unutursunuz. "Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı bana ilâcı" diye yanık bir türkü tutturan hasta, bir yanda "Çaresiz dertlere düştüm Doktor bana bir çare" şarkısını içli içli söyleyen komşusuna kulak kabartır. Geçmez günler bir türlü. Olmaz sabah hiçbir zaman. Geceler sonsuz gibi gelir insana. Yatağa esir olur, özgürlüğü özlersiniz hep.

Ne doktora para yetişir, ne ilâca. Belki bazen şanslı olduğunuzu düşünürsünüz. "İyi ki, sıcak bir hastane yatağındayım. İyi kötü bir doktorum, bazen azarlayıp fırça atsalar da hemşirelerim ve hasta bakıcılarım var." diye sevinirsiniz.

Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekmiyor

İster kolayca tedavi edilebilsin, ister çok uzun sürsün tüm hastalıkların bize kazandırdıkları ve mesajları vardır.

Bir kere sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Rabbimiz, hastalıkları bize işkence etmek için veriyor değildir. O bizim acı çekmemizden ve ağlamamızdan memnun olmaz. Sürekli mutlu ve sevinçli olmamızı ister. Buna rağmen başta en sevdiği insanlar olan peygamberlere hastalıkların en ağırını verdiğine göre; bunda başka rahmet tecellileri vardır.

Hem yarattığı her şeyde sayısız hikmetler bulunan O Hakîm–i Mutlak, hastalığı boş, anlamsız, sebepsiz ve gayesiz olarak vermiş olamaz. Elbette hastalıklarda çok hikmetler ve gayeler vardır.

Hastalık her şeyden önce Rabbimizin bize verdiği nimetlerin değerini takdir etmemize vesile olur. Midemize, kalbimize, gözümüze gelen bir hastalık bu organlarımızın ne kadar kıymetli ve sağlıklı yaşamanın büyük bir nimet olduğunu anlatır bize. Böylece sayıları belki de yüzü bulan maddî ve manevî organlarımızın ve duygularımızın paha biçilmez değerde olduğunu anlar, bunları bize ihsan eden Zat–ı Zülcelâle sonsuz şükrederiz.

Burada şu soru aklınıza gelebilir:

"Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekiyorsa, kıymetli olan sağlığı tadamamış oluyoruz. Sağlıklı olmadıktan sonra kıymetini bilmemiz bir anlam ifade eder mi?"

Nefsimize gelen bu sorunun cevabını vermek çok kolay…

Birincisi, hayatının belli bir döneminde hasta olan insanların sağlıklı organları ve sağlıklı yılları daha çoktur. Dolayısıyla kıymetini öğrendiği sağlığı doya doya yaşıyor demektir. Ömür boyu hasta olan insanlar yok denecek kadar azdır. Meselâ, birkaç yıl hastalık çeken bir insan, ömrünün geri kalan kısmında sağlıklıdır.

Bu konuda 18 sene hastalık çeken ve sabır kahramanı olarak bilinen Hz. Eyyûb Aleyhisselâm'a, "Hastalığın geçmesi için Cenab–ı Hakka dua etsen olmaz mı?" diye soran hanımına verdiği cevap ne kadar ibretlidir:

"Benim bolluk ve refah içinde yaşadığım müddet 80 yıldır. Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise, daha bu süreye ulaşmamıştır. Bu durumda ben Allah'tan utanırım. Ona bu hâlin üzerimden gitmesi için nasıl dua ederim..."
 
Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasayadık

Hem hastalık çektiğimiz organımız bir tane, bazen çok nadir olarak birkaç tanedir. Ağır bir kalp veya karaciğer rahatsızlığı geçiren bir insanı düşünün. Bu hâliyle tedavi edilince er geç şifaya kavuşabilmektedir.

Acaba bütün organlarınızın rahatsız olduğunu düşünün. Bir insan buna dayanabilir mi? Bırakın bütünü, aynı anda on hastalığı bulunan bir kimseyi hayal edin. Yaşamak ölümden beter olmaz mı?

Demek her hâlimizde hastalığı verene şükretmemiz gerekmektedir.

Hastalık aynı zamanda günahların affına ve sevapların kazanılmasına vesiledir. Hadislerde, her hastalığın günahları affettirdiği, bir insanın kendi gayretiyle ulaşamayacağı makamlara yücelttiği belirtilir. Hatta âhirette bazı kimselerin, hastaların ulaştığı makamları görünce, "Keşke dünyada iken biz de bu musibetlere uğrasaydık." diyecekleri anlatılır.

Madem dünya hayatı gelip geçicidir, önemli olan sonsuz âhiret hayatıdır. Bakî meyveler veren hastalıktan şikâyet etmek değil, sabretmek, belki bir şekilde memnun olmak gerekir.

Hem küçük büyük herhangi bir hastalığa yakalanan kimse, Allah'ı ve âhireti daha çok düşünür. Dünya heveslerine ve eğlencelerine dalmaz. Bu netice ise, dünyalar verilse hiçbir şekilde yerini dolduramayacak kadar büyük bir kazançtır. Kişinin, gelip geçici ve aldatıcı hayata dalmayıp sonsuz hayatına yönelmesinden daha önemli ne olabilir?


Hastalık insanı melekleştirir

Özelikle uzun süren hastalıklara yakalanan insanlar için hastalık, güzel bir mânevî hâl verir. O kimseler âdeta bir ayakları dünyada, bir ayakları âhirette gibi yaşarlar. Her an Allah'a dua eder, O'ndan medet isterler. Dünyayı kalben terk eder, gönüllerini âhirete bağlarlar. Ağır bir karaciğer rahatsızlığı geçiren kıymetli bir dostumuz meselenin bu yönünden ehemmiyetle bahsetmişti. Gerçekten de ölümcül bir hastalığa yakalanmak dış görünüşü itibarıyla kötüdür; fakat sürekli âhirete hazır bir hâlde bulunmak mânen çok lezzetlidir. Âdeta her an şahadeti bekleyen bir asker gibi, hâlis ve sırf Allah rızasını gözeten bir ruh hâleti vardır.

Bir de hastaya bakanların durumu vardır. Görünüşte çok zor, zahmetli, sıkıntılı olan bu hizmet de hem çok sevaplı, hem çok hikmetlidir. Hastanın kazandığı mânevî hâl ve sevabın bir misli veya benzeri, hastaya bakanlar için de geçerlidir. Eğer evimizde baktığımız hasta, babamız veya annemiz ise, bu hizmet bize âhiretimizi kazandıracaktır. Peygamberimiz "Anne ve babasının ömrünün sonuna yetişip de cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün." buyurmuştur. Demek ki, onları memnun etmek, cenneti kazandıran bir hizmettir.

Acelecilik öldürür, sabır yaşatır

Belki bir gün daha fazla yaşamayı başaran, tam o buluşun ortaya çıktığı zamana yetişecektir. Belki kendini kötümserliğe ve ümitsizliğe atan birkaç gün sonra öğreneceği yeni bir tedavi usulünü göremeden gitmiş olacaktır. 17 Ağustos depreminde iki kişi göçük altında kalmış. Birisi sabırla kurtarılmayı beklemiş, diğeri dayanamayıp intihar etmiş. Oysa tam intihardan birkaç saat sonra enkaz açılmış ve kurtarıcılar gelmişti. Sabreden kurtuldu, diğeri öldü. Sabırsızlığın sonunu görüyorsunuz. Aynı husus, hastalıklar için de geçerlidir.

Daima sabır, şükür, dua ve arayışla morali yüksek tutmak gerekir.

Moral; sevinç, mutluluk, huzur, gülmek demektir. Ağır bir hastalık geçiriyorsanız, ne yapıp edip sizi üzüntüye sevk edecek unsurlardan uzak durmalı, sizi sevindirecek yolları keşfedip uygulamalısınız. Tek başına "gülmenin" bile en ölümcül bir hastalığı iyileştirdiğini duydunuz mu?

Norman Cousins, "Bir Hastalığın Anatomisi" isimli kitabında "çınlayan bir kahkaha"nın "içsel bir jogging" olduğunu belirtir. Cousins, ağır bir kanser hastasıdır. Doktorlar yaşama şansının yüzde birden bile az olduğunu söylerler. Ama o kötümser olmaz. En çok sevdiği komedyenlerin filmlerini alır ve kahkahalar atarak her gün izler. Sonuç muhteşemdir. Gülmekle, ümit ve cesaret kazanmış, iç organlarına hareket gelmiştir. Şaşılacak şey: Norman Cousins, gülme sayesinde aksilikleri aşıp hayatta kalmayı başarabilmiştir.

Allah'ın ihsan ettiği bir mucize olan gülmek, böyle olağanüstü bir etki gösterirse, hastayı mutlu edecek diğer davranışların yan yana geldiğini düşünün. O hasta neden iyileşmesin?

Ağır hastaya kesinlikle kızmadan, onu kırmadan, sürekli iyi davranmak, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak gerekir. Eğer hasta dua ve tevekkülle kendisini besliyorsa iki kat mutlu olur.


Kaynak: Beyan dergisi, 08-2004

6 Şubat 2013 Çarşamba

5 Şubat 2013 Salı

Sultan Süleyman ve Karınca

Kanunî sarayın bahçesinde bir ağacı karıncaların sardığını görünce bu karıncalardan ağacı kurtarmak gerektiğini düşünür ve bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı.
Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına:

Dırahta ger ziyan etse  karınca,   (Dıraht : Ağaç , Ger : Eğer)
Günah var mıdır anı kırınca
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.

 

2 Şubat 2013 Cumartesi

Hikmetli Sözler

Haksızlık önünde eğilmeyiniz. O zaman hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz. Hz.Ali(r.a.)